
AMA sadelik başka şeydir, boşluk başka. Kurguyu çok basit ve hafif buldum. Amaç küçük bölge de yaşayan sıradan bir eş-cinseli anlatmakmış ama ben bu basitliği boşluk olarak gördüm. İyi bir okur olduğuma inandığımdan, tüm kibrim ve edebiyat konusundaki sınırsız öz güvenim ile olumsuz eleştiri yapma hakkım olduğunu iddia ediyor, kendimi savunmaya ihtiyaç duymuyorum. Bir eş-cinselin hayatındaki tek sorunsal seksmiş gibi kitap sadece isimsiz karakterimizin aşk hayatından bahsediyor. Hal böyle olunca aslında homoseksüellere kulak veren bu kitap bile onları 'ötekileştiriyor'. Evet, gelenekselcilerden farklılar ama 'öteki' olmaları için yeterli değil bence. Duygu Asena'nın da böyle bir amacı yok ama zayıf kurgu bunu hissettiriyor. Bu sorunsalı daha kaliteli bir olay örgüsü içine yerleştirmiş olsa ortaya daha çarpıcı bir eser çıkabilirmiş. Öte yandan sadece aşk hayatını konu alan bu kitap, gaylerin de aynı 'normal' insanlar gibi, yani karşı cinsle sevişmekten hoşlandığı için kendine normal diyen kişiler gibi, bir aşk ve seks hayatı olduğunu çok güzel anlatıyor. Öncelikle aşık oluyorlar. sadece sevişmeye odaklanmış ilişkileri yok, kirli sakal, uzun saç gibi tercihleri var, gördükleri her erkeği yatakta hayal etmiyorlar. Bu kadar ön yargıya maruz kalmalarının sebebi cinsel tercihlerindeki farklılık. Sarışın ya da esme olmakla eşdeğer bir fark işin özünde.
Herkesin kendi özeli olan cinsel yaşam; ilgilendiren, ilgilendirmeyen herkesin muhabbet konusu olmasaydı, homoseksüellerin hayatları daha kolay olabilirdi. Dünya da bu nasıldır bilemem ama ülkemizin en acı sorunlarından biri. Kadın olsun, erkek olsun evlenmemek gibi bir seçenek mümkün değil. Küçük bir kasaba da büyümüşseniz ve aileniz eğitimli de olsa cinsel tercihinizin size ait olması mümkün değil. Hal böyle olunca, homoseksüel bireylerin kendilerine ve eşlerine büyük kazık atılmış oluyor. Evlenmeleri yeterli değil, en kısa zamanda çocuk gerek, kadın kadınlığını, adam adamlığını, kusurlu olmadığını kanıtlayabilsin diye.
Ülkemizin aydınları bile bazen bu durumu algılayamıyor ve tepki koyuyor.
"Arkadaşlarla ailece toplandığımızda bu konular açılıyor. Normal karşıladığını söyleyen, 'Bizi ilgilendirmez' diyenlerde var. Onlar hayretle ve sevgiyle bakıyorken, adam hemen ardından ekliyor. ' Onlarla aynı masaya oturuyorum ama kendimi lütfediyormuş gibi görüyorum, onunla oturmuş ve bunu ona lütfediyorum gibi.' Bir başkası ise, 'olabilir tabii, ne olacak canım, bu da onun tercihi' dedikten sonra , eşcinsellerle aynı odada bulunmaktan bile çok rahatsız olduğunu , bunun sanki erkekliğine zarar vereceğini, hakkında bir dedikodu çıkabileceğini düşünüp oradan uzaklaştığını anlatıyor.
Ben ne yapıyorum dersiniz? Okumuş, yazmış insanlar bile böyle şeyler söylerken ben ne diyebilirim sizce?

Aydınlar bile böyle düşünüyorsa 6. baskının kapak tasarımının cuk oturduğunu söylemem gerek. (Hazır yeri gelmişken ekleyeyim yeni kapak eskisinden iyi olmamış.)Parçalara ayrılmış bir yazı ve birbirine uymayan iki yap-boz parçası. İsimsiz kahramanımızı daha iyi özetleyebilecek bir kapak olamazmış gibi, Ayşe Çelem Design'a da buradan tebrikleri iletmek gerekir.
10 yıl önce kaleme alınmış bu kitabı şimdi okuduğumda bile bu tepkileri şaşkınlıkla karşılamak yerine olağan karşılıyorsam, hala yapboz parçaları birbirine uymuyorsa, bu ülkede yenmesi gereken daha birkaç kırk fırın ekmek var demektir.