
Bu sefer çok fazla ama biriktirdim. Ama dili kötüydü. Ama akıcı değildi. Soluksuz bırakmadı. Lafı çok dolandırmıştı. Karakterler alışık olduğum Günday karakterleri gibi kusurlarıyla beraber kusursuzluğu oluşturmuyordu. Uzun sözün kısası: etkilemedi.
Odak figür alışık olduğumuz üzere kötü bir tesadüf üzerine dünyada unutulmuş biri. Bir bölümde karşımıza çıkan Asil diğerinde bambaşka bir kişiliğe bürünüyor. Asil'in yaşadığı zihin sıçramaları nedeniyle kitaba ayak udurmak zor ama sürüklenip gitmenize sebep olan bir unsur bu.
Kitapta bana iğreti gelen en önemli nokta Asil'in tanrısallaştırılması. Bu durum biraz aldatılmış gibi hissetmeme sebep oluyor okur olarak. Hiç gerçekçi gelmiyor. Tutarlı dersem daha iyi ifade etmiş olurum sanırım. Hile gibi geliyor baş kahramanın kusursuzlaştırılması.
Gelelim kitabın diline. Asil'in kişiliği gereği kısa, tekrarlı cümleler yerinde olmuş, hatta edebi değer katıyor. Ancak hiç gerekmeyen yerlerde bile tabiri caiz ise "edebiyat yapmak" kitabı boğmuş. Evet Hakan Günday'da aforizmadan bozma cümle yapısına alışığım ama bu sefer çok yersiz geldi. Belki de büyümüşümdür bilemiyorum. Bunun yanı sıra mektuplar yoluyla sanki roman değil de köşe yazısı okunuyormuş hissiyle düşüncelerini direk iletmesi biraz amatör geldi. Dolayısıyla yazım dili kurgunun idare eder güzelliğini yerle bir etmiş durumda.
Sonuç olarak aceleyle yazılmış ve hiç olmamış bir kitabı andırıyor Azil. Ben okuduğuma pişman değilim ancak eğer benim gibi Hakan Günday'ın tüm kitaplarını okumaya niyetli biri değilseniz, okumayarak pek bir şey kaybetmezsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder