Artık bir birliğimiz var. Bir ismimiz yok, birçok ismimiz var. Hayalciler... Sıfırlar... Varolmayanlar... Yoklar... Yarım yamalaklar... Hayalperestler... Olmayanlar... Hiçler... -Doğu Yücel (Var0lmayanlar)

6 Haziran 2015 Cumartesi

Perg Efsaneleri'nin ve Şamanlar Diyarı'nın Ardından

Koca bir yolculuğun sonu...  Azıcık buruk bitti benim için Perg Serüveni.  Bu kadar alıştığımı fark edememişim okurken. Dile kolay, yedi kitap. Tam iki buçuk sene de tamamladım yolculuğumu. Kitap okuma sistemim biraz karışık olduğundan yedi kitabın tamamlanması baya uzun sürdü. Bir gün tekrar daha kısa bir süre içine yayarak okumak istiyorum hepsini . O gün ne zaman gelir bilemiyorum şu an.

Bu yolculuğu Perg Serüveni diye özetleyerek Delkarna , Harnanik ve adını unuttuğum diğer ülkelerin halklarına biraz haksızlık ediyorum. Bu yüzden bu ara notu da geçmek istiyorum burada. Perg Serüveni diye adlandırdığım süreç, sadece Perg'de geçmiyor. Unutmazsam bir sonraki okumamda her diyarı, türü ve karakteri ayrıntılı not edeceğim bir kenara. Bu çeşitliliği daha sonradan hakkıyla hatırlamak imkansız.


Perg Serüveni iki aşamadan oluşuyor; Perg Efsaneleri ve Şamanlar Diyarı.  İlk seri sadece Perg'de geçiyor. Cesaret, iyilik, korku ve kötülük kavramlarını işliyor. Savaşlar, entrikalar, tuzaklar... Baş koydukları yola kendilerini adayan dostlar. Türkiye'den çıkan ilk fantazya serisi olmasına rağmen oldukça kaliteli bir kurgu ve anlatıma sahip. Üstelik yerli fantastiğin cinler ve gulyabanilerden ibaret olmadığını gösteren harika bir kanıt.  Genelde serilerin devam kitaplarında kalite düşüşü yaşanır. Ne Perg Efsaneleri'nde ne de Şamanlar Diyarı'nda yaşanıyor bu durum.  Gelen kitap öncekileri aratmıyor.

İkinci seri Şamanlar Diyarı ise farklılıklar,özgürlükler ve faşizmin kötülüğü üzerine harika bir üçleme. Delkarna'da başlayıp Perg'e kadar giden bir yolculuk. Hatta son kitapta Delkarna'ya geri dönüyoruz. Serinin tamamı Türkiye'nin yakın tarihini başka diyarlarda konu ediyor.  Bu yönüyle de ilginç bir metaforik roman serisi olarak değerlendirilebilir.

PS: Perg Efsanleri'nin Metis baskısından Perg Haritası çıkmıştı. İthaki'den de tüm diyarların haritasını beklemedeyim.


Gönül ister ki her kitabı ayrı ayrı değerlendireyim burada ama çok zaman geçti ilk kitapların üstünden, hakkını vererek hatırlamam müm
kün değil.  Dediğim gibi eğer bir gün tüm seriyi baştan okursam, ihmal etmeyeceğim ve tek tek yorum yazacağım her birine.




Metis yayınlarının kapak tasarımı fena değil esasında ama İthaki baskılarındaki ilüstrasyonların yanında lafı bile edilmemeli bence. Serinin kapaklarını poster olarak verseler keşke. Bir yol bulur evimin duvarlarını süslerdim onlarla. Her biri ayrı birer baş yapıt. Hazır yeri gelmişken söylemeden geçmeyeyim, Ertaç Altınöz'ün çizgileri ile animasyon olarak hayat bulsa bu seri çok manyak olur. Buradan yetkililere seslenmiş olayım :) Film olarak hüsranla sonuçlanır ama animasyon kesinlikle beni heyecanlandıran bir fikir. Okuyanlardan bu fikrime destek bekliyorum arkadaşlar.


Kitap okuyun, mutlu kalın!! 


5 Haziran 2015 Cuma

Edebiyat ve Sinemada Hayal Gücü - Doğu Yücel ile Ankara buluşması

Bir aydan daha uzun bir süre önce Doğu Yücel TED Ankara Koleji'nin konuğuydu. Sınavlar, projeler derken söyleşide sorulan soruları anca derledim. Resimlerin bir kısmını burada paylaşıyorum. Daha çok resim için Doğu Yücel'in Facebook yazar sayfasındaki albümüne göz atabilirsiniz. Söyleşi de yaşananlar için ise buraya tıklayınız :)

Keyifle kalın :)








11 Mayıs 2015 Pazartesi

Godot Bugün Gelmedi Ama Yarın Kesin Gelecek

Mutlu olmak için, diyete başlamak için, dinlenmek için, başarıya ulaşmak için bekliyoruz. Neyi? Godot'yu. Gelecek mi? Gelirim dedi. Kahrolası bir umut Godot. Tüm amaçlar. Tüm beklenenler. Hepsi Godot'ya çıkıyor. Umudun bittiği yerde yaşamın biteceğinin bilinciyle  korkarak bekleriz Godot'yu. Çünkü onun gelişi "son an"dır. 
"Bazen o son anın geldiğini hissederim, her şeye rağmen. O zaman iyice tuhaflaşırım. Nasıl diyeyim? Hem ferahlarım hem de... Korkuya kapılırım. KOR-KU-YA"
Godot'yu beklemek nedensiz bir eylemdir.  Bir amacı var gibi görünür ama amaç sadece beklemektir. Godot bugün gelmemiş olabilir ama yarın kesin gelecektir. Beklemek zamansız bir eylemdir nasıl olsa. Bir gün gelecektir.

Beklemeye devam edin.
Zaten bir yere gidemezsiniz.
Neden mi?
E Godot'yu bekliyorsunuz ya...
"Şu uğursuz zaman hikayelerinizle bana yeteri kadar işkence yapmadınız mı? Anlamsız bir şey bu! Ne zaman! Ne zaman! Günün birinde! Yetmez mi işte! Başka günlerden farksız bir gün dilsiz oldu, günün birinde ben kör oldum. Günün birinde sağır olacağız. Günün birinde doğduk, günün birinde öleceğiz. Aynı gün, aynı an, size yetmiyor mu bu kadarını bilmek? Bir ayağımız çukurda dünyaya getirirler bizi, güneş bir an parıldar, sonra yeniden gecedir."


Kitap adı:Godot'yu Beklerken
Orijinal adı: En Attandent Godot
Yazar: Samuel Beckett
Çeviri: Uğur Ün, Tarık Günersel
Yayınevi: Kabalcı Yayıncılık
Sayfa: 124
Tür: Tiyatro 


28 Nisan 2015 Salı

Franz Kafka - Dönüşüm

Kafka'dan okuduğum ilk kitap. Başlangıç için iyi mi ettim kötü mü bilemiyorum önümüzdeki Kafka kitapları gösterecek bunu. 

Dönüşüm hakkında bir yerlerde bir şey okumamış olmanız çok zor ama kısaca içerikten bahsetmek gerekirse Gregor Samsa bir sabah kalktığında böcek olarak uyanır ve birden bire hayata mola vermek zorunda kalır. Şimdiye kadar ki yaşamının ona ait olmadığını fark eder. Her şey bir kenara kitabın en trajik yönü kimsenin Gregor'a ne olduğu hakkında endişelenmemesi. Dönemin acımasız aile yapısı, sömürülen emek, yalnızlık, dışlanma, çıkarlar... İşlenen konuların ucu hep bu trajediye dokunuyor. Düşünün ki ameliyat masasından kalkıp okula gittiniz ve ödevinizi yapmadığınız öğretmen ailenizi aradı ve aileniz size kızdı. Gregor'un başına gelen tam olarak böyle bir şey. Yani okula gitmeyi düşünmeniz bile yeterince trajik bence ama neyse... Gerçi burada biraz burjuvazinin yarattığı kendinden geçmiş yozlaşmış aile yapısı ve gözü paradan başka bir şeyi görmeyen iş verenin acımasızlığı işlenmiş ama olayın trajedisi bu kadar absürt.

Çeviri eser okumak kitabın içine girmeyi zorlaştırsa da baştaki böcek tasviri bir ara kitabı elimden fırlatmama neden oldu. Artık marifet Kafka'da mı çevirmenlerde mi bilmiyorum ama İthaki çevirisi fena değil. Kitabı günün birinde orijinal dilinden okumayı çok isterim açıkçası ama Almanca bilgimin o seviyeye gelmesi biraz zor. 

Kitabın piyasada birkaç versiyonu mevcut. Eleştiri okumayı sevdiğimden Vladamir Nobakov'un eleştiri dosyasını kapsayan halini okudum ben ve önermiyorum. İnternet'te dahi çok daha güzel eleştiriler varken bu kadar basit ve gereksiz bir eleştiriye nasıl yer verdi İthaki Yayınları aklım almıyor. On beş yaşındaki ortalama bir kitap kurdunun yazabileceği düzeyde yüzeysel bir eleştiriydi okuduğum. Hatta iksinden birini seçin eğer elinizde bu hali varsa. Çünkü eleştiri diye sundukları şey listelenmiş bir olay örgüsünden fazlası değil. Başta Dr. Jekyll and Mr. Hyde ile özdeşleştirmesi hoşuma gitse de Gogol'un Palto'sunu okumadığım için Palto karşılaştırmasını okurken sıkıldım. Nitekim okumak istediğim şey Dönüşüm hakkında bir şeylerdi Mr. Hyde özeti ve Palto hakkında bilgi değil.  Eleştirinin bana kattığı tek şey Gregor Samsa'nın Gregor Zamza diye okunduğu oldu. Bu nedenle hangi versiyonu alırsanız alın ama bu Dönüşüm dersi ekini okumanıza gerçekten gerek yok. Zaman kaybı.


24 Mart 2015 Salı

Daha - Hakan Günday [8/10]

Uzun zamandır kitaplığımda bekleyen ama bir türlü okumaya fırsat bulamadığım Daha, en sonunda okundu. Uzun zamandır, keşke okumasaydım dedirten kitaplar okuyordum. Biter bitmez unutmak istediğim kitaplar olduğundan hiçbirinin eleştirisini burada yapmadım. Ne yalan söyleyeyim, kızdım kendime. Bir daha böylesi uzun aralar vermeyeceğim. Özlemişim yazmayı :)

Bir "Hakan Günday okuma süreci klasiği" olarak elimden düşürmeden okudum. Ne yaparsam yapayım aklımda Gaza vardı. Dolayısı ile sınav döneminde okumamanızı salık veririm. Notlarınızda düşüş yaşamınızı istemem :D 

Kitap 9 yaşındaki bir çocuğun 20'li yaşlarına kadar geçen sürecini anlatıyor ama Gaza benim gözümde hiç büyümedi. O hep 11 yaşındaki insan kaçakçısı Gaza'ydı. Sadece 11 yaşına kadar büyüdü. 15'inden sonra ise hayat durdu. 

Gaza'nın babası Ahad bir insan kaçakçısı. Bahçelerindeki depoya her yıl 1000'in üzerinde bazen 8'li bazen 30'lu gruplar halinde insan akın ediyor. Hepsi en fazla 15 gün kalıyor. Adını öğrendiğimiz her insanın Gaza üzerinde bir etkisi var. Sadece adını öğrendiklerimiz tekrar karşımıza çıkıyor. Gaza oldukça ilginç bir karakter. Büyük bir kalbi var. Aynı zamanda taştan bir kalbi var. Bir Afgan'ın ona verdiği kağıttan kurbağayı yıllarca saklayacak kadar vefalı iken, bir depo insana zevkleri uğruna işkence edecek kadar katı yürekli. İnsanlığa sığmayan, iğrenç davranışlarına rağmen, Gaza'yı asla yargılayamıyorsunuz çünkü hikayesini biliyorsunuz. Çünkü babası bir katil olmasaydı. Gaza doğmayacaktı...


Kitabın hoş yanı Rönesans resmindeki dört temel tekniğe bölünmüş olması. Sfumato, cangiante, chiaroscuro, unione. Kitap mı bölünmüş yoksa Gaza'nın 20 küsur yıllık hayatı mı bilemedim ama oldukça yaratıcı bir "bölümleme" tekniği olduğunu düşündüm.

Kitabın en sevdiğim diğer bir noktası boşuna uzatılan hiçbir olayın olmayışıydı. Kitap bittiğinde "Şu detaydan niye bahsetti ki?" dediğim hiçbir şey yoktu. Tek sıkıntısı daha önce okuduğum Hakan Günday kitaplarındaki tadın aynısını vermeyişi. Evet tokat gibiydi ama sadece sarstı, büyüleyemedi. Belki de alıştığım içindir o büyüye. Belki biraz da morfin sülfat.

Hakan Günday kitaplarında  görmeye alıştığımız "her cümlesi aforizma" tarzı yazının biraz törpülenmiş olması ayrı bir güzellik bence. Hiç yok değildi tabi ama boğmayacak düzeydeydi. Dolayısı ile büyülememiş olsa da güzelliğinde fazla bir şey kaybetmemiş. Verdiğini zamana ve paraya acımayacağınıza emimin.
"Dünyanın en çaresiz çocuklarına en büyük hayalleri kurduran, umut denilen o dpğal felaketten nefret ediyordum!"
 "-Devlet mi öldürecekti?
 -Devlet bir kelimedir, Gaza. İnsanlar öldürür."
"Ağladım. Hem e istediğim kadar! İnsanın gerçek özgürlüğü buydu: İstediği kadar ağlayabilmek." 

Keyifli okumalar :)


9 Ocak 2015 Cuma

Güneş Hırsızları - Doğu Yücel

Söz konusu en değerlileriniz olduğunda yazmak her zamankinden daha zor. Şimdi kitabı övsem, yanlış anlaşılır, yersem yine öyle. Ben de en sonunda kim ne der umursamadan yazmaya karar verdim.

Bol sancılı bir bekleyişin ardından Güneş Hırsızları yaklaşık bir aydır raflarda. Birbirinden şahane on iki öykü. Doğu Yücel'in de sık sık dile getirdiği gibi, ülkemizde çoğu güzelliğin değeri bilinmediği gibi, öykünün değeri de bilinmiyor. Bir öykü kitabını okurken bile yazara 'Şu öyküde roman olma potansiyeli varmış' gibi geri dönütler gidiyorsa, orada bir durulmalı, sorun nasıl çözülür diye düşünülmelidir. Bence kitaptaki tüm öyküleri öykü şeklinde yazarak, çok isabetli bir tür seçmiş yazar. Kendi çevremden duyduğum bir iki yoruma göre çoğunluk 'Evim Güzel Evim'de görmüş roman olma potansiyelini. Yahu ne gerek var? Hemen hemen altmış sayfada anlatılabilen bir fikre artı iki yüz sayfa ekleyip laf salatası yapmanın nesi marifet? Yani demem o ki, öykü okuyalım arkadaşlar, okuyalım, okutalım ki, daha çok öykü yazılsın. 
Gelelim kapağa. Yani evet eskiden kitabın kapağa göre yargılanmaması gerektiğini savunurdum ama kolaysa sen yap arkadaşım. İnsan psikolojisi denen bir şey var. Gördü mü yargılar yani, ben yargılamıyorum diyen ya ottur ya yalancı. Sonuç olarak, kapak önemli. Mazhar Bilgiç'in ellerine sağlık, var0lmayanlar'ın kapağını çok beğenmesem de, bu on numara beş yıldız olmuş. Kitaba ismini veren Güneş Hırsızları öyküsünü okuyunca, daha çok sevdim kapağı. Spoiler olmasın diye daha fazla yorum yapmıyorum. İsimle ilgili yorumumu ise daha sonraya saklıyorum. 
Dediğim gibi bu kitabı sabırsızlıkla bekliyordum. En büyük korkum Doğu'nun kendini tekrar etmesiydi. Kitap birçok yerde müzik albümüne benzetiliyor sahiden de veriyor o tadı. Nitekim yazının devamında ufak bir playlist bekliyor sizleri.(Şarkılar benim ve yazarın önerilerini içeriyor. Detaylı yorumlar için yazarın facebook sayfasını ziyaret edebilirsiniz.) var0lmayanlar ile zirveye çıkıp, en başında umut vadeden ama ilk bir iki albümün ardından tekrara veya düşüşe geçen müzik grupları gibi olmasından korkuyordum ve haklı sebeplerim var bu korkuma dair. Düşler Kabuslar ve Gelecek Masalları, Hayalet Kitap, var0lmayanlar. Bu üçü yan yana geldiğinde, Doğu Yücel'in bir yansımasını görüyoruz. Yazar olarak değil, birey olarak. Üçü bir birini tekrar etmemiş ama bir tane daha 'Gerçeklere düşman hayalperestler' çıksaydı karşımıza, Doğu Yücel ne kadar yazar sayılırdı bilmiyorum. Kitapları daha çok günlük olarak değerlendirilebilirdi. Neyse ki, kendini tekrar diye bir durum gerçekleşmedi. Güneş Hırsızları, sadece fantastik alanında değil, çağdaş Türk öyküleri kategorisinde de kayda değer bir kaliteye sahip.
Güneş Hırsızları'nı henüz okuyamayanlar, okumayı düşünmeyenler, kitabın ve yazarın adını ilk defa duyanlar için, öykü öykü ön bilgi. Keyifle okuyun efendim :) (spoiler İÇERMEZ)